|
Kontra-bas - ‘Hem kontra, hem bas’ Kontra-bas
| Tiyatro yazıları 2
Yazan:
Belgin Invictus,
Grafik Saati
Belgin ile dünyadan magazin,
Tiyatro yazılarım
Diğer yazılarımdan
20 Mayıs 2014
İlk yayın: MyBilet
e-Dergi, Sayı: 15,
Tiyatro
- 25 Ekim Şubat 2013
Alman yazar Patrick
Süskind'in pek çok dilde oynanan oyunu ‘Kontrabas’, Devlet Tiyatrosu
yorumuyla Küçük Sahne’de. Bu tek kişilik oyunda, bir müzisyen
üzerinden toplumun, bireyin, müziğin, cinselliğin, hiyerarşinin
ve daha pek çok şeyin dedikodusu yapılıyor. |
Patrick
Süskind’i severiz. Hem de çok… İşte tam da bu yüzden, bayağı bir süre
ara verdiğim tiyatro izlemeye yeniden başlamak için ilk tercihim ‘Kontrabas’
oldu.
Dünyanın en çok satan kitabı ‘Koku’nun yazarı Süskind bu ilk oyununu
1980’de yazmış. Tatlı tatlı okunan, kırk küsur sayfalık minicik bir
kitap bu.
Yazarımız kendisi hakkında verdiği kısacık bilgide kontrbas değil, piyano
çalmasını bildiğini söylemiş.
Buna karşın bu enstrümanla ilgili bu kadar ayrıntıyı nasıl bir araya
getirdiği ise bizler için tam bir muamma doğrusu.
Ülkemizde
1992’den beri oynanan bu tek kişilik oyunun yönetmeni ve oyuncusu Metin
Belgin, bir röportajında kontrbas çalmasını bilmediğini, bu enstrümana
yalnızca oyunda gerekli sesleri çıkaracak kadar aşina olduğunu söylüyor.
Ama “Oyunun böyle yıllarca oynanacağını bilseydim okuluna giderdim”
diyor ve ekliyor: “Süskind’in yaratığı olarak; bireyi, toplumu, hiyerarşiyi
ve tutkuyu klasik müzik üzerinden tartışmak tiyatrocuya heyecan veren
bir duygu. Bunca yıl bitmeyen ilgisiyle seyirciyle buluşmak da.”
Bunca
yıl bitmeyen ilginin kanıtı, geçtiğimiz salı günü oyunun yine kapalı
gişe oynanmasıydı tabii ki. Salonun neredeyse tamamı gençlerden, belki
ufak bir kısmı da bizim gibi ‘Gönlü gençlerden’ oluşuyordu.
‘Kontrabas’, yıllar içerisinde değişen,
yalınlaşan dekoruyla bu kez Beyoğlu Atlas Pasajı’ndaki Küçük Sahne’deydi.
Oyun başlamadan önce, perdesiz sahnede gördüklerimiz; buzdolabı, sallanan
sandalye, ayna, askıda asılı duran smokin, yatağında uzanan kontrbasçı
ve başroldeki meşhur ‘kontrbas’. O sıra henüz durum sakin.
Daha
seyirciler tam olarak yerlerine oturmamışken kontrbasçımız kalkıyor,
bornozuyla sallanan sandalyeye kuruluyor, sigarasını tellendiriyor.
(Bu arada, unutmadan, girişteki panoda “Oyunda Sigara Kullanılmaktadır”
uyarısı yer alıyor.)
‘Hem kontra, hem bas’ Oyunun başlama saati geliyor, sigara bitiyor,
kontrbasçımız bize önce enstrümanını ne çok sevdiğini, onu niye seçtiğini
anlatıyor.
Sonra vakit geçip monoloğu ilerledikçe,
çaldığı devlet orkestrasında arka planda kalmaktan aslında ne kadar
bunaldığını görüyoruz. Öyle ya, en az altı kişilik bir grubun içinde,
en arkada. Kimse ona bakmıyor. Üstelik hem sanatçı, hem de maaşlı memur.
Belki de bu çelişkiler nedeniyle oyunun adı ‘Kontrbas’ değil ‘Kontra-bas’.
‘Kontra’ sözcüğünün verdiği karşıtlık
anlamı kullanılmak isteniyor muhtemelen. Zaten kontrbasçımız, orkestrada
enstrümanına taban tabana zıt konumda gördüğü müzisyene, ufak tefek
mezzosoprano Sarah’ya aşık olduğunu itiraf ediyor.
Ünlü
besteciler Mozart’a, Wagner’e verip veriştiriyor. Kontrbası önce kimsenin
kendisiyle ilgilenmediğinden şikayet eden dayısına benzetiyor, daha
sonra birden Sarah’ya dönüşüyor bu ‘hantal’ enstrüman. Pencereyi açıyor,
dışarıdaki gürültüleri duyuyor, sonra da “Gerek duyulan bir gürültü
sadece” diyor; enstrümandan çıkardığı sesler için. “Beni bir muhasebeciden,
fotoğrafçıdan, memurdan ayıran tek şey işimi ara sıra frak giyerek görüyor
olmam” demeyi ihmal etmiyor.
Usta oyuncu Metin Belgin, yıllardır oynadığı bu oyunu yıllar içerisinde
iyice damıtmış, içselleştirmiş. Kitabı okuduysanız hayalinizde canlanmış
olan adam işte o.
Artık ‘arkadaşı’ kıvamına gelmiş olan kontrbasla birlikte muhteşem bir
ikili onlar.
Hiç zorlamadan, bunaltmadan, eğlendirerek,
düşündürerek, duygudan duyguya akarak ‘rüzgar gibi geçiyor’ adeta. Küçücük
sahne, küçücük salon, seyirci ve oyuncu iç içe. Kontrbası ise unutmak
mümkün mü?
Kontrbasçı belki de söylediğini yapıp
o akşamki gösteride eyalet başbakanının da yer aldığı seyircilerin önünde,
Sarah’ya aşkını bağırarak ilan edecek, işten kovulacak, Sarah da sayesinde
meşhur olacak, kimbilir?
O
gösteri için hazırlanıp çıkarken, kontrbasta ulaşmayı dilediği zirveyi
dinliyoruz plaktan: Schubert’ten
Alabalık Beşlisi.
Çıkışta merdivenlerden inerken, fotoğrafından
bizi izleyen Sadri Alışık’la selamlaştım sessizce… Kontrbasçının da
dediği gibi “Zamanın akışı iyi’nin karşısında”ydı…
İstiklal Caddesi’nde bir genç viyolonsel çalıyordu… Hani kontrbasın
bir küçüğü, solo enstrüman olmaya daha müsait olan… Yüzüme yerleşen
küçük, belki azıcık müstehzi bir gülümseme. Ortasında olduğumuz, bizi
bitiren, kendileri bir türlü bitmeyen çelişkiler…
Yazan: Belgin Invictus
Blogum
Facebook
sayfam
Google Plus sayfam
belgininvictus1968[at]gmail.com
GrafikSaati Kültür Sanat Dergisi
|